9 Ocak 2011 Pazar

İSTANBUL PROTOKOLÜ ÇERÇEVESİNDE İŞKENCENİN SORUŞTURULMASI VE BELGELENMESİ


İSTANBUL PROTOKOLÜ ÇERÇEVESİNDE
                        İŞKENCENİN SORUŞTURULMASI VE BELGELENMESİ                                                                                                         
                                                                                     Doç Dr. M. Bedri ERYILMAZ                                                                           
           
1. Giriş

Kısaca, İstanbul Protokolü olarak bilinen “İşkence ve Diğer İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele ve Cezanın Etkili Soruşturulması ve Belgelendirmesi Elkitabı”, işkencenin soruşturulması ve belgelenmesi açısından önemli ilkeler içermektedir.

İstanbul protokolü, işkence ve kötü muamele iddialarının doğruluğunu değerlendirmek ve mahkeme ve diğer adli makamlara rapor etme noktasında yöntemler ortaya koyan ilk uluslar arası rehberdir. Bu protokol, işkence izlerinin ve belirtilerinin nasıl tanımlanırsa  mahkemede delil olarak kabul edileceğine dair uluslar arası standart ve usulleri içermektedir.

İstanbul protokolü, işkence gördüğünü iddia eden bir kişinin işkence görüp görmediğini inceleyen ve soruşturan doktor ve hukukçular için faydalı bir rehberdir.

İstanbul Protokolü bağlayıcı bir döküman değildir.  Fakat, uluslar arası hukuk, hükümetleri, işkence ve diğer kötü muamele olaylarını etkili, hemen ve tarafsız bir şekilde araştırma ve belgeleme yükümlülüğü altına sokmaktadır.  İstanbul protokolü bu amaçla kullanılabilecek yararlı bir araçtır.

İstanbul Protokolü, 40 farklı kurum ve hukuk,  tıp ve insan hakları alanında uzman 75 den fazla kişinin katılımı ile 3 yıllık kolektif bir çalışma sonucu hazırlanmıştır. 

İstanbul Protokolü, 1999 yılında, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komisyonu (İnsan Hakları Konseyi) ve Genel Kurulu kararıyla kabul edilerek, BM resmi dökümanı haline gelmiştir. BM, 4 Aralık 2000 tarih ve 55/89 sayılı kararı ile, üye ülkelere, İstanbul Protokolünü işkence ile mücadelede faydalı bir araç olarak gördüğünü deklare etmiştir.

İşkenceyi önleme özel raportörü, 2003 yılı genel tavsiyeleri arasında, ulusal yetkililerin yürüttükleri soruşturmaların bağımsızlığının, hızlılığının ve tarafsızlığının ve adli tıp yetkililerinin bağımsızlığının sağlanması açısından İstanbul Protokolünün önemini vurgulamıştır.

23 Nisan 2003’de, BM İnsan Hakları Komisyonu, insan hakları ve adli bilime ilişkin almış aldığı bir kararda, işkence ile mücadelede İstanbul Protokolünün ilkelerinin önemine vurgu yapmıştır. Yine, işkencenin önlenmesinde soruşturmacı birimlerin yetkilerine ilişkin bir kararda da, İstanbul Protokolüne referansta bulunulmuştur.

İstanbul Protokolü, BM dışında, diğer bölgesel yapılar tarafından da kabul edilmiştir.  Afrika İnsan ve Halkların Hakları Komisyonu Ekim 2002 de düzenlenen 32. toplantısında işkence ve diğer kötü muamele iddialarının etkili, hızlı ve tarafsız soruşturulmasında İstanbul Protokolünün önemine vurgu yapmıştır.

Avrupa Birliği Genel İşler Konseyinin 2001 yılında kabul ettiği, “İşkence, İnsanlık Dışı ve Aşağılayıcı Muamele ve Ceza Hakkında Üçüncü Ülkelere Yönelik AB Politikalarında” İstanbul Protokolüne referansta bulunulmuştur. Söz konusu AB Politika belgesinde, devletlerin, “her türlü işkence iddialarını hızlı, tarafsız ve etkili bir şekilde 2000/43 sayılı CHR kararına ekli İstanbul Kurallarına göre soruşturması gerektiği” belirtilmiştir. Ayrıca, aynı belgede, devletlerin, işkence ve diğer kötü muamele iddialarını soruşturma, cevaplama ve belgelemede İstanbul Protokolüne uygun olarak etkili iç hukuk yolları oluşturması ve işletmesi gerektiği” vurgulanmıştır.

Yakın tarihli Osman Karademir davasında ise AİHM, Protokol’ün farklı bölümlerine referansta bulunmuştur. AİHM den başka, Amerikalılararası İnsan Hakları Mahkemesi, Vargas Areco/Paraguay davasında, soruşturmanın işkence eylemlerinin gerçekleştirilmesine ilişkin adli tıp delillerinin belgelendirilmesi ve yorumlanmasında özellikle İstanbul Protokolü’nde belirtilen uluslararası kuralları dikkate alması gerektiğini belirtmiştir. Benzer bir tavrın Amerikalılararası İnsan Hakları Komisyonu tarafından da alındığı görülmektedir.

İşkenceye Karşı Komite de Türkiye dâhil çeşitli ülkelerin ülke raporlarının incelenmesi sırasında İstanbul Protokolü’ne referansta bulunmuştur. Türkiye’ye yönelik tavsiyeler arasında tıp personelinin İstanbul Protokolü’ne uygun adli tıp raporu hazırlamak konusunda eğitilmesi konusunun varlığı özellikle vurgulanmalıdır. Komite üyeleri, hükümet temsilcilerine İstanbul Protokolü’nün uygulanıp uygulanmadığını sorarken, Protokol’e uygunluğun İşkenceye Karşı Sözleşme’nin bir gereği olarak gördüklerini ortaya koymuşlardır.

Nihayet, 2007 yılında yayımladığı Genel Yorumunda Komite, işkenceyi önleme alanında Sözleşme yürürlüğe girdikten sonra meydana gelen değişiklikler doğrultusunda Sözleşme’nin genel ödevini düzenleyen 2. maddesinin önleme ödevinin kapsamını genişletmenin mümkün olduğunu belirtmiş ve İstanbul Protokolü uyarınca etkili soruşturma yürütmeyi bu kapsamda saymıştır. Komite’ye göre, İşkenceye Karşı Sözleşme’nin 2. maddesinin yeni yorumu, İstanbul Protokolü’ne uygun soruşturma yükümlülüğünü de içerir ve devletlerin Sözleşme’den doğan yükümlülüklerinin kapsamı içindedir.

Avrupa Birliği Konseyi, 2008 Katılım Ortaklığı Belgesi’nde İstanbul Protokolü’nün tüm ülkede uygulanmasının güvence altına alınmasını kısa dönem öncelikleri arasında sayarken muhtemelen Protokol’ün uluslararası hukukta kazandığı bu yeni rolü dikkate almıştır.

Görüldüğü gibi İstanbul Protokolü bir uluslararası sözleşme olmamakla birlikte, uluslararası hukukun buyruk emri olan ve sözleşmelerde çok kısa bir şekilde tanımlanan işkence yasağının yetkin bir açılımıdır. Bu nedenle de işkence ve kötü muamele vakalarının etkin biçimde belgelenmesi ve soruşturulması konusunda Türkiye’nin de İstanbul protokolü’ne uygun soruşturma yapma yükümlülüğü bulunduğuna şüphe yoktur. (Bu bilgiler için bkz. Hukukçular İçin El Kitabı, Hazırlayanlar, K. Altıparmak, B. Özdemir, H. Üçpınar, 2008, s.9-14


            2. Soruşturma ve Belgelendirilmenin Amacı

Devletin, şüphesiz işkence eylemlerini ajanları aracığıyla işlememesi, hoş görmemesi gerekir. Bu, devletin esasa ilişkin (substantive) ödevidir.

Bunun yanında, devletin işkencenin hiç gerçeklememesi için gerekli yasal ve yapısal düzenlemeleri gerçekleştirmesi ancak tüm çabalara rağmen ihlal iddiaları ortaya çıktığında ise bunların doğruluğunu hemen ve tarafsız olarak kapsamlı araştırıp, yaptırım ve giderim mekanizmalarını işletmesi gerekir. Bu da işkence yasağının ikinci temel yükümlülüğüne, usule ilişkin  (procedural) ödevidir.

Bu çerçevede başlatılan soruşturma, olayla ilgili bütün delillere ulaşmayı sağlayacak ve sorumluların belirlenmesini ve yargılanarak cezalandırılmasına yol açacak şekilde organize edilmelidir.

            Daha açık olarak belirtmek gerekirse, işkencenin etkin soruşturulmasının ve belgelenmesinin amaçları şunlar olmalıdır:

(i) Bulguların açıklığa kavuşturulması ve işkence görenler ve aileleri için, işkence olayına karışan bireylerin ve Devlet'in sorumluluğunun saptanması ve kabul edilmesi;

(ii) Olayın tekrarlanmasını önlemek için gerekli önlemlerin belirlenmesi;

(iii) Soruşturma sonucunda işkence veya kötü muameleden sorumlu olduğu düşünülen kişilerin yargılanmalarının ve/veya uygun disiplin cezalarına çarptırılmalarının temin edilmesi;

(iv) Devlet'in adil ve yeterli maddi tazminat ile tıbbi bakım ve rehabilitasyon olanaklarını sağlaması da dahil olmak üzere, tam bir tazminatın ve hangi koşullarda iyileştirmenin gerektiğinin gösterilmesi.

            Soruşturmayı yürüten kişi bu amaçları gerçekleştirmek için en azından aşağıdaki hususları yerine getirmelidir;
(i)     İşkence gördüğü iddia edilen kişinin (kişilerin) ifadesini almak;
(ii)   Sorumluların bir mahkemede yargılanması olasılığı için gerçekleştiği iddia edilen işkence vakası hakkındaki tıbbi deliller de dahil olmak üzere delilleri ortaya çıkarmak ve saklamak
(iii) Olası tanıkları belirlemek ve iddia edilen işkence vakasıyla ilgili ifadelerini almak;
(iv) İddia edilen işkence olaylarının nasıl, ne zaman ve nerede gerçekleştiğinin yanı sıra işkencenin belli bir model veya uygulama biçimine uyup uymadığını belirlemek.


3. Soruşturmacının Uyması Gereken Bazı Genel İlkeler

(Bu konuda Bkz. Reidy, Aisling, İşkencenin Yasaklanması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3.Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, İnsan Hakları El Kitapları, No.6, 2.B., Ankara 2003)

            Hukukumuzda 4483 sayılı kanuna yapılan bir ek ile işkence suçlarının soruşturması doğrudan C. Savcısı tarafından yapılması gerekir.  

            (1) Devlet görevlilerince işlenen bazı suç kategorileri hakkında dava açılmasında, savcıların yetki alanına hiçbir engel getirilmemesi, örneğin savcıların işkence suçluları hakkında dava açmak karırını verirken bağımsızlıklarının kısıtlanmaması gerekir. (Reidy, 41)

            (2) İddialar hakkında doğru ve tutarlı bir soruşturma açılmaması durumunda, yasaları uygulayan yetkililer, insanlık dışı muamele suçlularının dokunulmazlığı gibi bir kısır döngünün tohumlarını atmak riskini taşır.

            Bu noktada resmi hoşgörü önemli bir sorundur. “Resmi hoşgörü ile kastedilen ise, eylemler açıkça yasa dışı olmasına rağmen hoşgörüyle karşılanmasıdır. Öyle ki, doğrudan bu eylemlerin sorumlularının amirleri durumun farkında olmakla birlikte, sorumluları cezalandırmak veya eylemlerin tekrarını önlemek için hiçbir girişimde bulunmazlar veya birden fazla iddianın ileri sürülmesi durumunda, daha yüksek bir makam bu iddiaların doğruluğu veya yanlışlığı hakkında yeterli bir soruşturma yapılmasını reddetmek suretiyle kayıtsızlığını gösterir veya yargı sürecinde bu gibi şikayetlerin adilce dinlenilmesine izin verilmez” (Reidy, 42).

(3) Devletler, işkence iddiaları hakkında başlattıkları soruşturmalar ile, sadece tek tük yargılama örneklerini göstermekle yetinmeyip, kötü muamele suçlusu olduğu iddia edilen kişilerin sistemli olarak takibata alındığı ve haklarında dava açıldığını göstermelidir. (Reidy, 43)

(4) Devlet özel kişilerce uygulanan işkence, insanlık dışı muamele ve aşağılayıcı muamelelere karşı da önlem alma sorumluluğu altındadır. Nitekim üvey babası tarafından dövülen genç bir erkek çocuğun şikayeti üzerine Birleşik Krallık’ta açılan davada, üvey babanın terbiye hakkına dayanmasına karşılık, AİHM bu durumun, “aslında bireyleri yasaklanmış muameleye karşı koruyan bir hukuk sistemi bulunmadığı anlamına geldiğini” kabul etmiştir (Reidy, 37).

(5) Savcılar kötü muamele iddiaları konusunda polis veya güvenlik güçleri mensuplarını sorgulamaktan veya ifadelerini almaktan kaçınmamalı veya çekinmemelidir.

(6) Savcılar veya yetkililer nezarethane kayıt defterleri gibi gerçeği veya kötü muamele iddialarını ortaya çıkaran belgelerin doğrulanması için gerekli önlemleri almalı veya polis veya güvenlik güçlerince verilen bilgilerdeki çelişkiler, tutarsızlıklar ve boşlukların üzerine gitmelidir.

(7) Savcılar, işkence iddiaları konusunda, adli tıp delilleri de dahil olmak üzere, bağımsız ve teyit edici delilleri elde etmeye çalışmalıdır. Aydın/Türkiye davasında, başvurucu gözaltında tutulduğu sırada tecavüze uğradığına dair şikayette bulunmuş olmasına rağmen, savcı doğru tıbbi testi yaptırmamış ve zorla cinsel ilişki kurulduğunun delillerini ortaya koyacak testleri yaptırmak yerine, mağduru bekaret testine göndermiştir.

(8) Savcılar, başvurucular veya tanıklardan ifade alınması sürecinde herhangi bir gecikme olmasına izin vermemelidir.

(9) Savcılar, kötü muamele şikayetleri ve gözle görülen kötü muamele izleri karşısında derhal harekete geçmelidir. Aksoy/Türkiye davasında savcı, başvurucunun maruz kaldığı aşırı yaraları görmüş olması gerekmesine rağmen hiçbir girişimde bulunmamıştır. Benzer davalara Tekin ve Akkoç davalarında da rastlanmıştır.

(10) Savcılar, kötü muamele uygulayan devlet görevlilerini sıkı ve ciddi takibe almalıdır. Bazı durumlarda savcılar, işkence sorumlularını takip edecekleri yerde, kötü muamele mağduru olan kişi hakkında dava açmışlardır. Örneğin İlhan/Türkiye davasında, başvurucu yakalanması sırasında yaralanmış, ama buna rağmen güvenlik güçlerinin dur emrine uymadığı gerekçesiyle hakkında dava açılmıştır. Buna karşılık, kendisine kötü muamele uygulayan güvenlik güçleri hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır.

(11) Savcılar, kolluk kuvvetleri ve güvenlik güçlerine karşı hürmetkar ve kusurları görmezden gelen bir tutum içinde olmamalı ve onların hatalı uygulamalarına ilişkin iddiaları göz ardı veya dikkate almazlık etmemelidir. Özellikle savcılar devlet görevlilerinin haklı olduğu ve her türlü kötü muamele izinin yasal bir uygulama sonucunda oluştuğu veya şikayette bulunan kişinin davranışı nedeniyle gerekli hale geldiği gibi varsayımlarda bulunmamalıdır. Bu tutum çoğunlukla işkence iddialarında ortaya çıkmaktadır.

(12) Soruşturmalarda sorun yaratan bir diğer konu da, başvurucuların veya mağdur olduğu iddia edilen kişilerin akrabalarının telafi edici sistemlere erişememeleri, hukuki sürecin işleyişi veya soruşturmanın sonuçları hakkında kendilerine hiçbir bilgi verilmemesi ve olaya karışan kişilerin akrabalarına bilgi aktarılmaması veya gecikmeli olarak aktarılmasıdır. (Reidy, 40, 41)


            4. Soruşturma ve Belgeleme İşlemi İçin İstanbul Protokolünden Çıkarılan Bazı Önemli İlkeler

                (1)  Devletler, işkence ya da kötü muameleye ilişkin şikayet ve ihbarların derhal ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamak zorundadırlar.

Resmi makamların “açık bir şekilde önemsiz veya temelsiz olmamaları koşulu ile” tüm şikâyetleri incelemeleri gerekir.

Şikâyetin resmi bir şekil şartına bağlanmasına gerek yoktur. İşkence mağdurunun işkence iddiasını yetkili bir makamın dikkatine sunması yeterli olup, yetkili makam söz konusu iddiayı bir şikâyet olarak ele alıp incelemekle mükelleftir. Yetkili makam bu tür iddiaların resen araştırılması hususunda yetkiyle donatılmış olmalıdır.
            Her talep ya da şikâyet derhal incelenecek ve gereksiz gecikmeye mahal verilmeksizin yanıtlanacaktır. Eğer talep ya da şikâyet reddedilir yahut aşırı bir gecikme söz konusu olursa, şikâyetçi bu hususu yargısal ya da başka bir makam önüne götürme hakkına sahip olmalıdır.

            Ne alıkonulan ya da hapsedilen kişi ve ne de herhangi bir şikâyetçi, bir talepte ya da şikâyette bulunmasından ötürü bir zarara uğramamalıdır.

(2) Şikâyetin açık bir şekilde temelsiz olduğu tespit edilinceye kadar işkence iddialarının soruşturulması zorunludur. Derhal soruşturma yükümlülüğü sadece soruşturmaya başlatılması ile ilgili olmayıp soruşturma sırasındada geçerli olan ve dolayısıyla da soruşturmanın kısa süre içerisinde bitirilmesi gerektiğini ifade eden bir kavramdır. Bir başka ifade ile, işkence iddiasının bir şekilde yetkili makamların bilgisine ulaşmasıyla birlikte derhal bir soruşturma başlatılmalı, başlatılan soruşturma süratle sonuçlandırılmalıdır.

(3) Soruşturmacıların yetkin, tarafsız, şüphelilerden ve şüphelilerin bağlı olduğu resmi kurumdan bağımsız özerk bir yapıya sahip olması gerekir.

Tarafsızlık, soruşturmayla görevli kurum ve kişilerin herhangi bir önyargı taşımaksızın görevlerini icra etmelidirler.

Bağımsızlık kavramı işkence failleri ile soruşturmacı kişi ve birimler arasında kişisel veya mesleki herhangi bir ilişkinin olmamasını ifade etmektedir.

Hal böyle olmakla birlikte bahsi geçen iki kavram iç içe geçmiştir. Örneğin bağımsızlığın olmayışı genel olarak tarafsızlığın olmadığı hususunda bir göstergedir.

Bağımsızlık koşulu soruşturmaya katılan yardımcı unsurlar için de aranmalıdır. Özellikle keşif, teşhis, tebligat yapılması ya da zorla getirme gibi soruşturma işlemlerine kolluğun katılması durumunda bağımsızlıktan bahsetmek mümkün değildir.

İşkence soruşturmalarının bizzat savcılıklar tarafından yapılması esastır. Ancak kolluğun zorunlu olduğu durumlarda da bağımsızlığın sağlanması için polis/jandarma çaprazlaması, başka birimlerin kullanılması gibi uygulamalar denenmelidir.

            (4) Soruşturmaların etkin ve eksiksiz olması zorunludur. Soruşturmalar samimi anlamda faallerin tespiti ve cezalandırılmasını amaçlamalıdır.

            Soruşturmanın yürütülüş şekli her aşamada bu samimi inancı ortaya koyacak özen ve dikkati gösterebilmelidir. Bunun anlamı tüm şüphelilerin sorgulanması, ilgili olan veya olabilecek tanıkların ifadelerinin alınması, olay yeri incelemesi, bağımsız uzmanlarca hazırlanan tıbbi raporlar, yakalama ve gözaltına ilişkin tüm kayıtların temini ve incelenmesi, gözaltında ölüm halinde ölüm sebebinin ortaya konulabilmesi için otopsi ve sair delil toplama faaliyetlerinin gerektiği şekilde yürütülmesini içerir.
           
            Soruşturma sırasında delillerin toplanması ve korunması amacıyla yüksek standartta mesleki beceri ve özen gösterilmelidir. Her aşamada fotoğraflama, olay yeri incelemesi ve teşhis, keşif benzeri işlemlere sıklıkla ve etkin olarak başvurulmalıdır.

Soruşturmanın gerek teoride gerekse de uygulamada etkin olması zorunludur. Diğer ifade ile kamu görevlilerinin meşru ve makul olmayan ihmal ve müdahaleleri ile soruşturmanın engellenmemesi gerekir.

            İşkence iddialarına ilişkin soruşturmaların idarenin ön iznine tabi tutulması gibi genelde soruşturmaların kapatılmasını amaçlayan engellemelere olanak veren ilgili mevzuat lağvedilmelidir.

(5) Soruşturma kapsamlı olmalıdır. Kapsamlı bir soruşturma ile kast edilen, soruşturmanın dayanağını teşkil eden mevzuatın kötü muameleden sorumlu olanların tespitini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek şekilde düzenlenmiş olması, ayrıca bizzat soruşturmanın da bu amaca uygun olarak yürütülmüş olmasıdır.

Ayrıca soruşturma sırasında soruşturma makamlarının soruşturmayı kapatmak amacıyla alelacele veya temelsiz bulgulara dayanmamaları, bu tür bulguları dayanarak soruşturmayı kapatmamaları gerekmektedir.

(6) Soruşturmacıların, muhtevası ne olursa olsun ve kimin tarafından tutulursa tutulsun, soruşturma ile ilgili tüm delillere ulaşma ve edinme hususunda sınırsız bir yetkiye sahip olmaları zorunludur.

            Ayrıca bu kişilerin, işkence ya da kötü muameleye karıştığı iddia edilen ve resmi görevli olarak hareket eden herkesi ortaya çıkıp, ifade vermeye zorlama yetkileri de olmalıdır.
Bu yetki herhangi bir tanık için de geçerlidir.

Bu amaçla, soruşturma yapan yetkili, işkenceye karıştığı iddia edilen herhangi bir yetkili de dahil olmak üzere tüm tanıklara celp göndermeye ve delillerin sunulmasını istemeye de yetkili olmalıdır.

Delillere ulaşma konusundaki yetki aynı zamanda etkin olmalıdır. Kollukça düzenlenen tüm evrakların, olay yerinde tutulan kayıt v.b. ile şüphelilerin ve kolluk biriminin telefon, telsiz gibi kayıtlarının da etkin bir şekilde ve eksiksiz olarak toplanması zorunludur. Bu kayıt ve delillerin olayın hemen arkasından “derhal” toplanabilmesi delil değerini arttıracak ve korunmasını sağlayacaktır.

(7) Soruşturmacılar gerekli mali ve teknik imkânlarla donatılmalıdır. Teknik olanaklar savcılığın bizzat sahip olduğu araçlar üzerinden yorumlanmamalıdır. Burada bilirkişi atama ve kamu kurum ve kuruluşlarından bilgi ve belge isteme yetkisi kapsamında “devletin” olanakları üzerinden değerlendirme yapılması gerekmektedir.

(8) Ceza yargılaması açısından kabul edilebilir delillerin ortaya çıkarılması, delillerin hukuken sakatlanmaması amacıyla soruşturmacıların bağımsız hukuki danışmanlardan yararlanması sağlanmalıdır. Cumhuriyet Savcısının hâkim kararına başvurabilme ve bilirkişi atama olanakları bu açıdan ele alınmalıdır.

            (9) İşkence ya da kötü muamele gördüğü iddia edilen kişiler, tanıklar, soruşturmayı yürütenler ve bunların aileleri, soruşturmanın ardından gelebilecek her tür şiddete, şiddet tehditine ya da herhangi bir gözdağına karşı korunmalı (tanık koruma programları), bu kişilerin ruhsal bütünlüklerini koruyabilmeleri için tüm tedbirler alınmalıdırlar.

            (10) Bir işkence veya kötü muamele vakasında adı geçen herhangi bir kamu görevlisi mağdurlar, tanıklar, bunların aileleri ve en önemlisi soruşturmacılar üzerinde kontrole sahip olabilecek her türlü görevden el çektirilmelidir.

(11)  İşkence mağdurları, avukatları ve ilgili üçüncü kişi ve kuruluşların duruşmalara katılması, soruşturma ile ilgili tüm bilgi ve belgeye ulaşmaları, delil sunabilmeleri sağlanmalıdır.

(12) Tanıkların soruşturma sırasında zarar görmesi muhtemel ise avukatla temsilleri sağlanmalıdır.

(13) Soruşturma mekanizması etkin bir şekilde tanıkları sorgulayabilmelidir.

(14) İşkence ile mücadelenin hangi boyutta olduğunun kamuoyu tarafından takip edilmesini kolaylaştırmak amacıyla, gerek istatistiksel veriler gerekse de belirli davalara ilişkin soruşturmalar, tespitler, davalar ve alınan önlemler kamuoyuna düzenli olarak duyurulmalıdır. Bu tür yayınlar sırasında mağdurların ve tanıkların kimlikleri mutlaka saklanmalıdır.

            (15) Soruşturmacı, işkence gördüğü iddia edilen kişinin ifadesinden aşağıdaki bilgileri elde etmek için çalışmalıdır;

(i)                 Yakalanma ve gözaltına alınma da dahil işkenceye götüren koşullar ve ortam.
(ii)               Son işkence olayının ne zaman gerçekleştiği de dahil olmak üzere işkencenin yapıldığı yaklaşık tarih ve zaman.
(iii)             Yakalama, gözaltına alma ve işkenceye karışan kişi(ler)in ayrıntılı olarak tanımlanması (İddiaya konu olan işkenceden önce herhangi birini tanıyıp tanımadığı; giyimleri; yara izleri, doğuştan kalma lekeler, dövmeler, boyu, kilosu (kişi kendi vücut ölçülerine göre tarif edebilir), işkence failinin anatomisinde farklı olan herhangi bir şey, dili ve aksanı, failin herhangi bir zamanda sarhoş veya çıldırmış gibi olup olmadığı)
(iv)             Kişiye anlatılanların ya da sorulanların içeriği (Bu şekilde,  “gizli” ya da kabul edilmeyen gözaltı yerlerini belirlemeye çalışırken, bu tür yerlerle ilgili bilgiler sağlanabilir).
(v)               Gözaltı yerindeki günlük rutinin ve kötü muamele biçiminin tanımlanması.
(vi)             İşkence bulgularının, işkence yöntemleri de dahil olmak üzere tanımlanması.
(vii)           Kişinin cinsel saldırıya maruz kalıp kalmadığı.
(viii)         İşkence sırasında oluşan fiziksel yaralar.
(ix)             Kullanılan silahların ya da diğer fiziki nesnelerin tanımı.
(x)               İşkenceyi içeren olaylara tanıklık eden kişilerin kimlikleri (Soruşturmacı, tanıkların güvenliğini korumada dikkatli davranmalı; tanıkların kimliklerin şifrelemeyi ya da adlarını görüşme notlarından ayrı tutmayı düşünmelidir)

Soruşturmacı, kişinin verdiği ifadeyi teybe kaydetmeli ve ardından çözümletmelidir.

İfade, yönlendirici olmayan sorulara verilen yanıtlara dayanmalıdır. Yönlendirici olmayan sorular, varsayımda ya da yargıda bulunmaz ve kişinin tam ve önyargısız ifade vermesine izin verir. Örneğin, yönlendirici olmayan soru “Hapishanede mi işkence gördünüz?” yerine “Size nerede ne yapıldı?” olmalıdır. İlk soru, tanığa yapılanın işkence olduğunu varsayar ve eylemin yerini de cezaeviyle sınırlar.

Soruşturmacı belli bir listeye göre soru sormaktan kaçınmalıdır. Çünkü yapılanlar seçeneklerde yer almıyorsa bu, kişiyi hatalı yanıtlar vermeye zorlayabilir. Kişinin kendi hikayesini anlatmasına izin verilmeli, ancak netliği arttıracak sorular sorarak kendisine yardımcı olunmalıdır.

Kişiyi, kendisine ne yapıldığını tanımlarken, bütün duyularını kullanması için teşvik edilmelidir. Ne gördüğü, ne kokusu aldığı, ne duyduğu ve ne hissettiği sorulmalıdır. Bu, örneğin kişinin gözlerinin bağlanmış olduğu ya da saldırıya karanlıkta maruz kaldığı durumlarda önemlidir.

            (16) Bir işkence olayını veya belli bir işkence kalıbını belgelendirmek için soruşturmacının mümkün olduğunca fazla fiziki kanıt toplaması gereklidir. Soruşturmacılar, fiziki delillerin ortaya çıkartılması ve korunmasıyla ilgili olarak gözaltı altında yaşanan olaylar zincirini belgelendirebilmelidir ki, bu deliller cezai yargılamayı da içerebilecek ilerideki olası hukuki işlemlerde kullanılabilsin.

İşkence çoğunlukla, insanların bir biçimde gözaltında tutulduğu yerlerde yapılır. Soruşturmacıların herhangi bir yere ya da binaya kısıtlama olmaksızın girebilmelerini ve işkencenin yapıldığı iddia edilen yeri muhafaza altına alabilmelerini sağlamak için Devlet'in kendilerine yetki vermesi gerekir.

Soruşturma altındaki her bina ya da alan, olası delillerin kaybolmaması için kapatılmalıdır. Herhangi bir alanın soruşturma kapsamına alınmasından itibaren o alana sadece soruşturmacıların ve onların ekibinin girmesine izin verilmelidir.

Söz konusu mekanda maddi delil olup olmadığı incelenmelidir. Tüm deliller düzgün biçimde toplanmalı, düzenlenmeli, paketlenmeli, etiketlenmeli ve delillerin bozulmasını, kurcalanmasını ya da kaybını engellemek için güvenle saklanabileceklere yerlere yerleştirilmelidir. Eğer işkence yeterince yakın bir zamanda gerçekleşmişse, kan ve meni gibi bulunan vücut sıvısı, saç, tel, lif örnekleri toplanmalı, etiketlenmeli ve düzgün biçimde korunmalıdır.

İşkence yapmak için kullanılması olası her tür alet, ister işkence amacıyla tasarlanmış ister duruma göre kullanılabilecek olsun, alınıp korunmalıdır. 

Bulunan tüm parmak izleri soruşturmayla ilintili olacak kadar yeniyse, alınıp korunmalıdır.

İşkence yapıldığı iddia edilen binanın ya da yerin krokisi çıkarılmalı, kroki üzerinde çeşitli mekanları gösteren yerler işaretlendirilmeli, kroki ölçeklendirilmelidir. Kroki farklı katların yerleşimi, farklı odalar, girişler, pencereler, mobilya, çevreleyen alan, vb. gibi olayla  ilgili olabilecek tüm ayrıntıları göstermelidir.

İşkence gördüğünü iddia eden kişilerin yaralarının, işkencenin yapıldığı iddia edilen (iç ya da dış) mekanların ve oralarda bulunan diğer fiziki delillerin renkli fotoğrafları çekilmelidir.

İşkence yapıldığı iddia edilen yerdeki herkesin kimlikleri, tam adları, adresleri, telefon numaraları ya da diğer iletişim bilgileri de dahil olmak üzere kaydedilmelidir;

İşkence kısa bir zaman önce yapılmışa işkence yapıldığını iddia eden kişinin kıyafetinin envanteri çıkarılmalıdır. Kıyafet örneği olanak varsa, vücut sıvıları ve diğer fiziksel deliller için bir laboratuarda test edilmelidir.

Soruşturulan binalarda veya alanda bulunan herkesten, iddia edilen işkence olaylarına tanık olup olmadıklarına dair bilgi alınmalıdır.

İlgili her tür kağıt, kayıt ya da belge delil olarak kullanılmak üzere ve el yazısı analizi için saklanmalıdır.

            (17) Var olan soruşturma süreçlerinin yetersiz uzmanlık ya da önyargı şüphesi, ya da belirgin bir biçimde belli bir ihlal kalıbının varlığı ya da önemli başka bir sebeple yetersiz kalması durumunda Devletler, soruşturmanın bağımsız bir komisyon ya da benzer bir usülle yapılmasını temin etmekle yükümlüdürler. 

            En az üç üyeden oluşan bu komisyon, soruşturma için gerekli olan tüm bilgileri elde etme yetkisine sahip olmalıdır. Bu yetki, hukuki yaptırımla ifade vermeye zorlama, Devlet kayıtları ve tıbbi kayıtlar da dahil olmak üzere belgelerin ortaya konmasını emretme ve tanıkları, mağdurun ailesini ve diğer bilgi kaynaklarını koruma yetkisini de içermelidir.

            Ayrıca, bu Komisyon, işkencenin yapıldığından şüphelenilen yerler de dahil olmak üzere yerinde ziyaretlerde bulunma ve raporunu kamuoyuna açıklama yetkisine sahip olmalıdır.

            Böyle bir komisyonun üyeleri, tarafsızlıkları, yetkinlikleri ve bağımsızlıkları kabul gören kişiler arasından seçilmelidir. Bu kişiler özellikle zanlılardan ve onların çalıştığı kurum ve kuruluşlardan bağımsız kişiler arasından seçilmelidir. Komisyon gerekli her türlü bilgiyi almaya yetkili olmalı ve soruşturmayı bu ilkelerde tanımlandığı şekilde yürütmelidir.  

Bağımsız bir soruşturma komisyonu kurulmasına karar veren bir Devlet, bazı hususları göz önünde bulundurmalıdır; İlk olarak, soruşturmaya konu olacak kişilere usül hakkında, soruşturmanın her aşamasında uluslarararası hukuk güvencesi altında olan standart asgari güvenceler temin edilmelidir. İkinci olarak, araştırmacılara, nesnel ve tarafsız hukuki danışmanlığın yanı sıra yeterli teknik ve idari personel desteği sağlanmalıdır ki, soruşturma sonucunda cezai işlemler açısından kabul edilebilir deliller üretilebilsin. Üçüncü olarak, soruşturmacılar, Devletin kaynaklarının ve yetkilerinin bütününden yararlanmalıdır. Son olarak, soruşturmacıların, uluslararası hukuk ve tıp uzmanlarından yardım alma yetkisi olmalıdır.

            (17) Komisyon tarafından yürütülen soruşturma sonucunda makul bir zaman içinde, soruşturmanın kapsamını, delilerin değerlendirilmesinde kullanılan işlemler ve yöntemlerin yanı sıra elde edilen bulgular ve uygulanabilir hukuk kurallarına dayanan sonuçlar ve tavsiyeleri içeren bir rapor hazırlanmalıdır.

            Rapor tamamlandıktan sonra kamuya açıklanmalıdır. Rapor ayrıca gerçekleştiği tespit edilen belli olayları detaylı bir biçimde tanımlamalı, bu bulguların dayandığı delilleri, kendilerini korumak amacıyla kimlilikleri gizli tutulanlar istisna olmak kaydıyla tanıklık yapan şahitlerin adlarını sıralamalıdır.

            Devlet, makul bir zaman içinde soruşturma komisyonu raporuna yanıt vermeli ve uygun durumlarda bu rapora yanıt olarak atılacak adımları da belirtmelidir.

            (18) İşkence jandarma ya da polis tarafından yapılmış olabileceği için, muayene edilecek kişinin, muayeneye, jandarma ya da polis tarafından götürülmesi kişi ve/veya doktor üzerinde işkence ve kötü muamelenin gereği gibi belgelenmesini engelleyebilecek kabul edilemez bir baskı yaratacağından, muayene edilecek kişinin muayenesine jandarma ya da polis olmayan görevlilerce götürülmesi gereklidir.

            (19) Muayene edilen kişinin, avukatı, muayeneye başvuru sırasında ve muayene sonrasında ve nakli esnasında hazır bulunmalıdır.

            (20) Soruşturmacı, işkence gördüğü iddia edilen kişinin tıbbi muayeneden geçmesini sağlamalıdır.

            Muayeneyi yapan doktor, hastanın tutulduğu yerdeki gözaltı şartlarını, işkence yöntemlerini ve işkencenin sonradan meydana çıkan etkileri konusunda bilgili olmalıdır.

            Bu muayenenin zamanında yapılması özellikle önemlidir. İşkencenin üzerinden ne kadar zaman geçtiğine bakılmaksızın tıbbi muayene yapılmalıdır. İşkencenin son altı hafta içinde yapıldığı iddia ediliyorsa muayenenin akut belirtiler kaybolmadan önce, acilen ayarlanması gerekir.
             
            İşkence veya kötü muamele soruşturmasında görev alan tıp uzmanları, her zaman en yüksek etik standartlara uygun davranmalı ve özellikle her muayeneden önce kişiye bilgi vererek, onun bilgilendirilmiş onamını almalıdırlar.

            Bilgilendirme, doktorun adını, çalıştığı kurum ve görevini, muayenenin amacını, usulünü, muayenenin olası sonuçlarını, elde edilen verilerin ne amaçla kullanılacağını, sır saklama yükümlülüğünün sınırlarını, ulaşılan verilere kimlerin ulaşabileceğini içermelidir.  Bilgilendirmenin eksik yapılması, verilen onayı geçersiz kılacaktır.

Muayenede doktorun sır saklama yükümlülüğü altında olduğu muayene edilen şüpheliye özellikle anlatılmalıdır. 

             Muayene, tıp pratiğinin var olan standartlarına uygun yapılmalıdır. Muayene sırasında güvenlik görevlileri ve diğer hükümet görevlileri bulunmamalıdır.

            Muayene, yaraların ve hastalıkların tedavisi için gereken psikolojik yardım, tavsiyeler ve izleme ile ilgili bir değerlendirmeyi içermelidir. İşkence gördüğü iddia edilen kişinin psikolojik yönden değerlendirilmesi her zaman gereklidir ve bu, fiziksel muayenenin bir parçası olabileceği gibi fiziksel izlerin bulunmadığı durumlarda kendi başına da uygulanabilir.

İşkencenin fiziksel ve psikolojik delillerini raporlama amacıyla, klinik izlenimler açıklanırken sorulması gereken altı önemli soru vardır:
(i)     Fiziksel ve psikolojik bulgular, yapıldığı iddia edilen işkence ihbarıyla uyumlu mu?
(ii)   Klinik tabloyu hangi fiziksel koşullar destekliyor?
(iii) Psikolojik bulgular beklenen bulgular mı, yoksa kişinin içinde bulunduğu kültürel ve sosyal ortamın getirdiği aşırı strese bağlı olarak verilen tipik tepkiler mi?
(iv) Travmaya bağlı ruhsal bozuklukların, zaman içindeki değişken seyri göz önüne alındığında işkence olayıyla bağlantılı zaman çerçevesi nedir? Kişi, iyileşme sürecinin neresinde?
(v)   Kişiyi başka ne türlü stres faktörlerinin etkisi altında? (Örneğin süregelen baskı, zorunlu göç, sürgün, aile ve toplumsal rol kaybı vs.)
(vi) Klinik tablo işkence iddiasının yanlış olduğuna mı işaret ediyor?

(21) Her şüpheli ve sanık, karşılıklı güven ortamı içerisinde, yeterli bir zaman dilimi içerisinde, temel hak ve özgürlükler ile, mahremiyetine saygı gösterilerek muayene edilmelidir.   

Polis ya da diğer güvenlik güçleri, hiç bir zaman muayene odasında bulunmamalıdır. Bu önlemden yalnızca, muayeneyi yapan doktor şüpheli veya sanığın sağlık personeline karşı ciddi bir güvenlik riski oluşturduğu yönünde net bir kanıt olduğunu düşünüyorsa, vazgeçilebilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda, muayene eden doktorun talebi üzerine, muayene esnasında polis ya da diğer kolluk kuvvetleri yerine sağlık kurumunun güvenlik personeli hazır bulunmalıdır. Bu durumlarda güvenlik personeli hastaya göre işitme mesafesinin dışında (örneğin yalnızca görüş mesafesinin içinde) kalmalıdır.

            (22) Muayenenin ardından doktor hemen yazılı bir rapor hazırlamalıdır. Doktorlar mesleki bağımsızlıklarından ödün vermeden raporlarında kötü muamele delillerini açıkça ortaya koymalıdır.

            (23) Şüphelinin kendi seçtiği doktor raporu ile resmi görevli doktor tarafından verilen raporlar, yargı önünde, eşdeğer sayılmalıdır.

            (24) Şüpheli muayenenin tamamını veya bir kısmını ret edebilir.  Bu durumda, doktor bu durumu ve sebebini yazılı olarak belgelendirmelidir. Bu belge, kişi veya avukatı ve doktor tarafından imzalanmalıdır.

            (25) Muayenede standart tıbbi rapor formu kullanılmalıdır.  

            Bu raporda en azından şu bilgilere yer verilmelidir;

(i) Görüşme: Koşulları: Rapora konu olan kişinin adı ve muayene sırasında muayenehanede yer alan kişilerin adları; muayenenin tam saati ve tarihi, yeri, muayenenin yapıldığı kurumun özelliği ve adresi; kişinin muayene edildiği sıradaki durumu (örneğin muayeneye getirilirken veya muayene esnasında kişinin herhangi bir kısıtlamaya tabii olup olmadığı, muayene sırasında güvenlik güçlerinin var olup olmadığı, tutuklu ya da hükümlüye eşlik edenlerin tutum ve tavırları, muayene yapan kişiye yönelik tehdit edici ifadeler vs.) ve konuyla ilgili diğer bilgiler raporda yer almalıdır.

(ii) Öykü: Muayene edilen kişinin mesleği, eğitim durumu, önceki tıbbi sorunları, kullandığı reçeteli ilaçları, ne kadar süredir özgürlüğünün kısıtlı olduğu, yapıldığı iddia edilen işkence ya da kötü muamele yöntemleri, işkence ya da kötü muamelenin yapıldığı iddia edilen zamanlar ile fiziksel ve psikolojik semptomlara ilişkin tüm şikayetleri, gözaltı koşullarını da içeren öyküsünün ayrıntılı tutanağı rapora yazılmalıdır.

(iii) Fiziksel ve Psikolojik Muayene: Muayene edilecek kişiden billgilendirilmiş onamın alınmasından sonra muayeneye geçilmelidir. Klinik muayenede gözlemlenen, tüm fiziksel ve psikolojik bulguların kaydı rapora aktarılmalıdır.  Fiziksel bulguların renkli fotoğrafı çekilmeli ve rapora eklenmelidir. 

(iv) Görüş: Raporda, fiziksel ve psikolojik bulguların olası işkence ve kötü muameleyle muhtemel ilişkisi yorumlanır ve gerekli tüm tıbbi ve psikolojik tedavi ve/veya daha sonra muayene yapılması için önerilere yer verilir.

Muayeneyi yapan kişi, ayrıca görüşünde, olası yaralanmaları ve tacizi değerlendirmeli, yaralanmaların ve kötü muamelenin bedensel ve ruhsal kanıtlarını açıklamalı, muayene bulgularıyla hastanın spesifik taciz iddialarını tutarlılık derecesi açısından karşılaştırmalı, ve işkence yöntemleri konusunda bilgisi olan biri olarak, muayene bulgularıyla belli bir bölgede kullanılan işkence yöntemlerinin yol açtığı etkileri, tutarlılık derecesi açısından değerlendirmelidir.

(v) Kaleme Alan: Raporda, muayeneyi yapanların kimlikleri açıkça belirtilmeli ve rapor bu kişiler tarafından imzalanmalıdır.

           
            (26) Rapor gizli tutulmalı ve kişiye ya da kişinin temsilcisine iletilmelidir.
           
            Rapor, ayrıca, işkence ya da kötü muamele iddialarını soruşturmakla sorumlu yetkili merciye de sunulmalıdır. Raporun bu kişilere güvenli bir biçimde ulaştırılması Devletin sorumluluğudur. Rapor, başka hiç kimseye, özellikle,  kolluk görevlilerine verilmemelidir.

(27) Şüpheli, resmi rapor dışında, kendi belirleyeceği bir doktordan alternatif rapor alma hakkına sahip olmalıdır.

            (28) Muayenede işkence iddialarını destekleyen bulgulara rastlanması halinde, şüpheli veya sanık gözaltı birimine gönderilmemeli, savcı yada hakim karşısına çıkarılmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder